Kısırlık Günümüz Toplumunun Önemli Bir Sorunu

Günümüzde Kısırlık
Kısırlık, yani infertilite, günümüz toplumunda önemli ve sık görülen bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaklaşık her 7 çiftten biri çocuk sahibi olmak konusunda zorluklarla karşılaşmakta ve ancak tedavi ile çocuk sahibi olabilmektedir. Kısırlık sorunu çiftlerin çocuk sahibi olmayı daha ileri yaşlara atmaları ve çevresel faktörler nedeniyle daha da sıklaşmaktadır. Genel olarak 35 yaşından genç bir kadının 1 yıl içerisinde, 35 yaşından sonra ise 6 ay içinde herhangi bir korunma yöntemi uygulamamaksızın düzenli cinsel ilişkiye rağmen hamile kalamaması kısırlık kabul edilmekte ve nedenlerinin araştırılması için tetkiklere başlanması tavsiye edılmektedir. Kısırlık kadından, erkekten veya her ikisinden birden de kaynaklanabilir. Kısırlık vakalarının %30’u erkekte sperm sayı ve kalitesinin düşüklüğüne bağlıdır. Vakaların %30’undaysa kadında yumurtlama problemleri, tüplerin tıkalı olması, veya miyom gibi sebeplerle rahmin bebeği taşıyabilme özelliklerine sahip olmaması gibi sorunlar kısırlık nedenleridir. Yüzde 20 vakada da hem erkek hem kadında sorun vardır. Geri kalan %20’lik grup ise henüz tıp teknolojisi tarafından sebebi saptanamayan kısırlık grubudur ki bu gruba da “açıklanamayan infertilite” adı verilir.
Sperm sayısının veya hareketliliğinin azalmış olduğu durumlarda aşılama (inseminasyon) tedavisi de nispeten az masraflı ve başarılı tedavilerdendir. Tüm bunların başarısız olduğu veya tüplerin tıkalı olduğu, veya çok düşük sperm sayısının bulunduğu durumlarda diğer tedavi yöntemlerine göre daha masraflı olan, başarı oranının çok yüksek olduğu tüp bebek (In Vitro Fertilizasyon) işlemini uygulamaktadır. Tüp bebek diğer tedavilerin çözüm olamadığı kısırlık problemlerine karşı etkili ve başarılı bir yöntemdir. Önceleri enfeksiyon veya cerrahi işlemler sonucunda tüplerinde kalıcı hasar oluşmuş olan kadınlarda uygulanmaya başlanmış, günümüzde ise kısırlığa yol açan diğer nedenlerin tedavisinde de en başarılı yöntem olarak kullanılır olmuştur. Bu tedavi yönteminde, kısırlık sorunu olan kadına günlük yumurta gelişimini arttırıcı enjeksiyonların yapılır. Günlük yakın ultrason ve hormon düzeylerinin takibinin ardından, gelişimini tamamlayan yumurtalar ultrason eşliğinde bir iğne yardımı ile toplanır ve labaratuar ortamında eşinin spermi ile döllenir. Ardından 3 ile 5 gün sonra döllenmiş yumurtalar kadının rahmine yerleştirilir.
Sperm sayısının ve kalitesinin çok düşük olduğu, spermin şekil ve hareket bozukluklarından dolayı labaratuar ortamında dahi yumurtaya erişemediği veya yumurta zarını aşamadığı durumlarda ise mikroenjeksiyon (ICSI) tekniği kullanılmaktadır. Bu teknikte, tek bir sperm hücresi kadından elde edilen yumurtanın içerisine saç kılından daha ince bir iğne yardımı ile mikroskop altında enjekte edilmekte ve yumurtanın döllenmesi sağlanmaktadır. Mikroenjeksiyon tekniği, şiddetli kısırlığı olan erkeklerin kaderini açık bir şekilde değiştirmiştir. Bu teknik ile, menisinde hiç spermi olmayan fakat testisinde sperm bulunan erkekler dahi çocuk sahibi olabilmektedirler. Erkek kısırlığının sebepleri çeşitlidir. Doğuştan olan kromozom bozukluklarına bağlı olabileceği gibi, çocuklukta veya gençlikte geçirilmiş olan bazı bulaşıcı hastalıklar, radyasyon, kontrolsüz kullanılan tarım ilaçları gibi çevresel toksinler, ileri derecede stresli yaşam tarzı, gereksiz ilaç kullanımı da kısırlık riskini arttırabilir. Aşırı içki ve sigara tüketimi de erkeklerde kısırlık riskini arttırmaktadır. Ülkemizde sıklıkla görülen akraba evlilikleri hem kısırlık, hem de başka genetik bozuklukların önemli sebeplerindendir.
Son Yıllarda Kullanılan Teknikler
Testislerden sperm elde etmek (TESA, TESE)
Mikroenjeksiyon tekniğinin 1993’ten itibaren genel kullanıma girmesinden yaklaşık iki yıl sonra, testislerden elde edilen olgun ya da olguna yakın spermlerle de tüp bebek yapılabileceği gösterildi. Daha önceki yıllarda dışarı hiç sperm gelmeyen erkeklerde (Azoospermi) tedavi imkansızdı. Bu yöntemle beraber birçok infertil çift tedavi edilebilir oldu. Gerek sperm kanallarından enjektörle sperm çekilerek, gerekse de testisten tercihen mikroskop altında alınan parçalardan sağlanan spermlerle gebelikler elde edilebildi. Giderek daha az olgunlaşmış spermlerle tedavi denendi, ancak tedavi sınırının kuyruğu gelişmemiş yuvarlak spermler olduğu kısa zamanda ortaya çıktı. Günümüzde tüp bebek merkezlerine başvuran çiftlerin yaklaşık %5’i bu yöntemlerle tedavi edilmektedir. Yapılan tedavilerde ortaya çıkan bir başka gerçek ise bu erkeklerde dış görünümden belli olmayan kromozomal yani hücre şekirdeği yapısındaki bozuklukların daha yüksek olabileceği ve bu nedenle de tedaviden önce tercihen kromozomal yapılarının araştırılmasıydı.
Embryo dondurma (Kryoprezervasyon)
Dünyada uzun süredir uygulanan artan embryoları dondurma işlemi Türkiye’de 1995’ten sonra yasal olduğundan ülkemizdeki uygulaması nispeten yenidir. Özellikle çok sayıda kaliteli embryo elde edildiğinde bunları dondurmak, yeni bir tedavinin getireceği zahmet ve ilaç masrafından tasarruf sağlamaktadır. Dondurulan embryolar sadece rahim kalınlaşmasının sağlayan hapların kullanımından sonra vücuda yerleştirilebilmektedir. Gebelik oranları dünyada bu konudaki en iddialı merkezlerde bile normal tüp bebek tedavilerinin altında kalmaktadır. Ancak hem ekonomik hem de zahmetsiz oluşu ve bazan bir taze siklustan sonra birkaç dondurulmuş tedavi yapılabileceğinden toplam başarı oranını arttıran bir yöntemdir. Bazı ülkelerde embryolar canlı sayıldığından, özellikle Avrupa’da ya embryo yerine döllenmiş yumurtalar dondurulmakta ya da hiç uygulanmamaktadır. Türkiye’de ise dondurulma sırasında ya da kanuni saklama süresi olan üç yılın sonunda embryoların yokedilmesi sırasında hukuki veya etik bir sorun şimdilik bulunmamaktadır.
Embryo traşlama (Assisted Hatching)
1990’ların ikinci yarısında, tüp bebek tedavisinde oluşan embryoların zarlarını incelterek rahim duvarına tutunma olasılığının artabileceği keşfedildi. Takip eden birkaç sene içerisinde bu konuda sayısız tıbbi çalışma yapıldı. Sonunda ortaya çıkan gerçek bu tekniğin sadece bazı durumlarda faydalı olabileceğiydi. Kadın yaşının 40’ın üstünde olduğu durumlarda, embryo zarının normalden daha kalın olduğu durumlarda ve daha önce başarısız tüp bebek denemesi olan çiftlerde denenebileceği kabul edildi. Günümüzde de bu gibi kısıtlı durumlarda kullanılmaktadır.
Blastosist transferi
Asrın sonunda 2000’e gelinirken embryoların laboratuarda saklandıkları sıvı ortamlarda önemli ilerlemeler oldu. Laboratuar şartlarında sağlıklı olarak 2 – 3 gün saklanabilen embryolar artık 5 hatta 6 güne kadar tutulabiliyordu. Bu gelişmenin önemi, transfer edilecek embryoların seçiminde olduğu kadar rahim içine tutunma oranlarını da arttırması olarak görünüyordu. Daha sonraki çalışmalarda bu tekniğin avantajının gebelik oranlarını arttırmak yerine çoğul gebelikleri azaltması olduğu anlaşıldı. Özellikle çok sayıda kaliteli embryosu olan ve genç yaştaki infertil çiftlerde tercih edilebilen bir yöntem olarak günlük kullanımda yerini aldı.
Embryoların rahime yapıştırılması (Embryo glue)
Tüp bebek işleminde laboratuarda gelinen son aşama embryoların belirli olgunluğa gelmesi ve sonrasında bu embryoların rahim içine transfer edilmesidir. Bu aşamadan sonra sadece bir destek hormonu dışında gebelik için yapılabilecek bir girişim bulunmamaktadır. Birkaç yıl önce bir firma çok kısıtlı bilimsel araştırması yapılmış bir ürünü embryoları rahime yapıştırdığı ve gebeliği arttırdığı iddiasıyla piyasaya sürdü. Sansasyonel bir biçimde gündeme giren bu yöntem de, kısa sürede tüp bebek merkezlerinin sonuçlarında anlamlı farklar yaratılmamasıyla aynı hızla gündemden düştü.
Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT)
Genetik bilimi son yıllarda inanılmaz bir ivme ile gelişmektedir. Bu ilerleme elektronik ve bilişim sektörlerinin gelişimlerine benzetilebilir. Doğal olarak infertilite alanıda bu konudan nasibini almaktadır. Doğacak bebeğin kromozomal yapısının, yani hücrelerindeki genetik maddenin sağlam olup olmadığı, gebelik sürecinde bazı tarama testleri (ikili ve üçlü test) ve gebelik kesesinden alınan sıvıda bebeğe ait hücrelerin incelenmesiyle (amniosentez) araştırılmaktadır. Bu testler her zaman kesin sonuç vermemekte, ayrıca sonucun olumsuz olduğu durumlarda da oldukça ilerlemiş haftalardaki gebelikler sonlandırlmaktadır. Bu durum hem annenin sağlığı konusunda endişe yaratırken hem de yaşanan psikolojik travma oldukça büyük olmaktadır.
Tüp bebek laboratuarındaki embryoların 3. günlerinde sekiz hücreye bölünmesi beklenir. Her embryonun içinden bir tek hücrenin (blastomer) alınması ve genetik olarak incelenmesiyle, o embryonun kromozomal olarak sağlam olup olmadığı konusunda karar vermek mümkündür. Bu işlem tecrübeli ellerde ve uygun laboratuar koşullarında yapıldığında embryolara zararı yok denecek kadar azdır. PGT konusu da genetiğin bir yan kolu olarak onun kadar hızlı gelişmektedir, ancak halen her embryoya uygulanması kabul edilmemiştir. Uluslararası tıp camiasında genel kabul gören kullanım şekli, bilinen ailesel anomali olduğunda, önceki bebeklerde tesbit edilmiş bir kromozom bozukluğu veya tekrarlayan düşükler olduğunda ya da anne yaşının ileri olup kromozom bozukluğu riskinin artmış olduğu durumlardır.
Prof. Dr. Aydın Arıcı
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Kısırlık sorunu ve tüp bebek tedavileriniz ile ilgili Çocuk İstiyorum formu ile bize ulaşabilirsiniz