Bir Yokmuş.. Bir (Varmış)..

Sevgili Herkes,
Baslığı okuyunca hepinizin “masalin vakti mi ?” dediğini duyar gibiyim ama bu çok ugraşlı yolda her birimizin yasadığı öyle değişik olmazlar var ki dinleyince, gerçekten masal gibi geliyor. Benim yasadıklarım sizlerden pek farklı değil. Hala anneliği düşleyen çabalarımla, bu yazımda “bir yokmus” bölümünü okuyacaksınız ama inancım ve beklentilerim o kadar olumlu ki yakında “bir varmis” parantez içinde olmayabilir.
Benim masalımın kahramanları, cahil bendeniz, doktorum ve artık annelik icin acele et diye tik tak sıklığından daha hızlı atan biyolojik saatim.
Simdi size bu kahramanları sırasıyla tanıtayım. Öncelikle kendimi; Akademisyenligi düşünen, herşeyi yerli yerine oturunca ancak yavrusuna mutlu ve sağlam bir gelecek verebilecegini düşünen kendimi. ”Simdilik çocuk istemiyoruz, doktor bey” ricasına “hay hay efendim, elimizdeki spiral ile 7 yıl başınız ağrımadan çocuksuz yaşayabilirsiniz” diyen doktorumun yanıtına güvenen kadını, bendenizi resimledim size. Ben tek değilim biliyorum, eminim aynı tarife uyanlar var içinizde.
Doktorum falanca Doc. …..Bey, bu masalın bir parçası ama aldığı mertebeyle övünmesin çünkü, spiralin doğum yapmamış kadına önerilecek bir yol olmadiğini anlatmamakla yıllar sonra kafamda sınıfta kalan bir doktor o. Oysa o, elinde olan spirali övgü ile anlatmış uzun yıllar korunabileceğimizden söz etmisti. Keske demiş olsaydı, “bakın bu da bir yöntemdir ama siz hiç doğum yapmadığınız için başka yöntemleri tercih etseniz” diye. Hala saşırırım bu kalibrede bir doktor nasıl olur da önümüze başka seçenekler koymadı diye. Her yıl düzenli gittiğim kontrollerde “spiral yerli yerinde, sorun yok” demiş olması ama kısa bir süre sonra Amerika’ya gittigimizde yapılan bir kontrolde spiral’in yerli yerinde olmadığı bir yana, ipinin, fallopian tüpünü tıkamış olduğunu öğrenmem beni, firsatım olsa o doktoru bulup kendi ellerimle hükmünü verecegim hesaplaşmasına soktu, günlerce… aylarca.
Nasil görmemişti benim falanca Doc. doktorum bir önceki muayenede bu ileri derecede tıkanıklığı.. Üniversite yıllarında bir kiste kaptırdığım sağ yumurtalığımdan sonra şimdi de tıkalı bir tüpüm mü vardı? Oysa o tüp, benim umudum, kaybolan yumurtalığın yerine geçeçek savasçı organımdı. O tüp, bu vakte kadar, tek savaşcı olarak yapması gerekeni yapmıştı ama görünen o ki, o da yenik düşmüştü.
Bu arada masala yeni bir konuk girdi: biyolojik saatim. Bu saatte bir tuhaflık vardi. Bir ibresi cok hızlı gidiyor, diğeri onu yakalamak icin uğraşıyordu, tüm gücü ile. Hızlı giden yaşımdı, onu yakalamaya çalışansa ben. Bu ibrelerdeki kaç yakala bir süre sonra acı vermeye; bazen ağlamaklı isyankarlık bazen de sessiz kabullenmeye dönüştü. Annelik bu kadar ulaşılmaz , bu kadar zor muydu ?
Bir çocuk, birbirini seven bir erkekle kadının coşkulu sıcak temasından dünyaya gelmeliydi. Doğa, öyle güzel kılıyordu birlikteliği ancak uzun süren doktor muayenesi seferleri, tek çarenin tüp bebek olacağı sinyallerini vermeye başladı. Olsun varsın madem bebek olacak tüpte olsun, ne çıkardı? Onu da kabullenişim çok uzun sürmedi. Hem doktorlar “33 yaşı tüp bebek icin geç bir yaş değil, başarılı sonuçlar alıyoruz” dememişler miydi? O halde anne olma memnuniyetine tibbin harikaları ile kavusurdum. Bu tatlı hayalle ilk tüp bebek işi icin kolları sıvadık. Sahip olduğum tek yumurtalık, yapabileceginden fazlasını yapmış, tek başına 7 yumurta üretmişti ama anne olmama yetmedi bu sayı. Ümit, ikinci denemeye kaldı. 2 sene sonra Dante’nin şiirinde seslendiği gibi o, yas 35 yol’un yarısı eder dediği dönemde, “hadi dedim, bu sefer, olacak galiba”. Olmadı.
Bir tüp bebek denemesi de Türkiye’de yapmaya karar verdik. Benim talihim galiba iyi doktorlara düşmemekti. Bu sefer şansıma tedavinin ortasında beni bırakıp 15 günlüğüne seminere giden doktor çıktı. “Bana baştan söylememiştiniz, Nasıl olur?” çıkışlarıma, “yumurta toplama işlemini her doktor yapar yanıtını verdiklerinde fazla söyleyecek bir sözüm olmamıştı. Yumurtalar alınırken, gerilen sinirlerimi yatıştırmak icin yaptığım espriye bu yeni doktor ters bir bakışla yanıt veriyordu. Sinirimden patlıyordum. Bırakın bir iki tanesini transfer etmeyi, embryo bile olusmamıştı. Beni yarı yolda bırakıp giden doktorumun alacagı olsun.
Ben savaşcı mıyım yoksa kabullenmeyi bilmeyen bir zavallı mı? Şimdilik karar veremiyorum. Ikisi de olabilirim. Şimdi yaşım 39. “Hala 40’ina gelmedim, sansım var” yürekliliğini taşıyorum. 7 ay önce önüme çıkan miyom sorunu da basarılı bir ameliyat ile giderildigine göre “var mısın bir tüp bebek deneme çılgınlığa“ davetine hayır diyemiyorum.
Yaşım ilerliyor. doğurmak gittikce güçlesiyor ancak yıllar sonra bu teknoloji varken ben kullanmadım dememek için son bir kez daha denemeliyim. Aklım, yüreğim bunu istiyor.. Önümüzdeki ay, iğneler haplar ve hormonlarla haşır neşir gececek.
Benim kanımı taşıyan, benden bir can cok güzel bir duygu olmalı ama doğa bana cömert olmazsa ona kızmayacağım çünkü yaşayan her canlı için doğanın yaratıcısının çok güzel bir planı var, sadece şimdilik o planın yüceliğini göremiyoruz. Evet, deneyecegim tüp bebek işini son bir kez daha ama anne olmak için aynı kanı taşımak, onu karnımda taşımak inadını kırıyorum. Aynı zamanda evlat da edinecegim. Gereken tüm kanunu işlemlere başladım bile. Benim yavrum varsın baska yerlerde doğmus olsun, benim kanımı tasimasin. Yeter ki elimde ve yüregimdeki sevgide büyüsün.
Hissediyorum ve dahası inanıyorum ki, ben anne olacağım. Benim masalımdaki son da şimdilik yokmuşlar var ama yakında bir varmışlar olduğunda sizinle paylaşmak icin can atıyor olacağım.
Hepinize kendi hayat masalınızda sizin için en hayırlı olan sonu diliyorum. Mutlu yasayın ve sağlık içinde kalın.
Sevgilerimle