lady q  


Çocuk İstiyorum Dayanışma Derneği – Tüp Bebek

Yüreğimiz Diyarbakır’ da Kaldı.

Bu yaz tanışmıştım onunla.

Elinde bir bardak soğuk bir içecekle, oturduğum koltuğun önüne gelmiş, gülümseyerek “Bu sıcakta susadığınızı düşündüm” diyerek bana uzatmıştı.

Gülümsedim.

Elimde bir ton evrakla boğuşurken, yanıma gelen bu duru, gözlerinin içi gülen bu kız çocuğundan oturmasını rica ettim. Evrakların hepsini kaldırdım. Kolundaki yazı dikkatimi çok çekmişti. “HEVİDAR” yazıyordu.

Adı olup olmadığını sordum.

Ablasının adıymış, ona doğum günü için sürpriz yapmış, ancak babasının öfkesini çekmişti.

Aykırı olmanın iyi olduğunu söyledim göz kırparak ve sonra aramızda bir sohbet başladı.

Hevidar “umut ağacının gölgesi” demekmiş.

Kendi adı da Bersidar’ mış. “Ağaç yanı gölgesi    “

O günlerde tanıdığım en güzel kahkahaya sahip, can arkadaşımız Jülide’nin de hastalığının son evreleriydi.

Umut ağacı.

Ve o ağacın gölgesi yanıma gelmişti.

İçim umutlarla doldu.

Arkadaşlığımız böyle başladı onunla.

Hiç bitmeyecek bir zaman diliminde o kadar çok sohbet ettik ki.

Diyarbakır’ lı olduğunu ve Diyarbakır’ ı öyle anlattı ki, o an onunla Diyarbakır sokaklarında dolaştığımı hissettim.

Ve bir gün gideceğimi söyledim.

 

18 Aralık sabahı saat:06.30 da Sibel’i almaya giderken, o anları yeniden yaşadım.

Umut ağacının altında beklerken sevgili Jülide’ yi bambaşka bir zamana gözyaşları ve hüzünle uğurlayışımızı, sevgili Bersidar’ın o zor zamanlarımda yanımda oluşunu, başka kadınlara umut olmamız gerektiğini yaşından büyük bir olgunlukla anlatışını, bir arkadaşımızı kaybetme değil, onu yeni başlangıçlara uğurlayışımızı ve günün birinde yeniden birlikte olacağımızı, o an gelene kadar da onu unutmadan hayatımıza devam etmemizin gerekliliğini…

 

Hayat devam ediyordu ve biz başka kadınlara umut olmalıydık.

Yolumuz bugün Diyarbakır’a çıkıyordu.

Daha önce Diyarbakır’ da yapılan toplantıda, Diyarbakır Sur Belediyesi’ nin başkan yardımcısı toplantımızı izlemiş ve bambaşka bir projeyi bizimle hayata geçirmek istediklerini belirtmişlerdi.

Bizde bugün hem o projeyi hayata geçirecektik, hem de Diyarbakır Sur Belediye sınırları içinde yaşayan kadınlarla beraber olacaktık.

 

Diyarbakır havaalanına indiğimizde sanki tanıdık bir yere gelmişçesine mutluydum. Bindiğimiz taksinin renkli gözlü ve yörenin yağız delikanlısı bizi toplantıdan önce görmemiz gereken en güzel yerlerden birine bırakmayı önerdi.

Sabahın erken saatlerinde kahvaltı etmeden yola çıktığımız için bu teklifi red edemedik.

Tarihi Hasan Paşa Hanı kahvaltı salonlarının olduğu bir yerdi. Sevgili Sibel daha önce gelmiş olduğu için, ağzı açık, her bir yeri atlamadan hayran hayran bakan beni çekeleyerek, daha önce kahvaltı ettiği yere götürdü.

Uzun ve dik merdivenleri çıktıktan sonra, bir doğu masalının içine düşmüş gibi oldum.

Uzun masalar, han odalarının içinde yer alan uzun minderler, yerde küçük masalar ve insanın genzini okşayan baharat kokuları. Tam bir gizem…

 

Uzun masalardan birine oturup, kahvaltımızı sipariş ediyoruz.

Onlarca çeşit kahvaltılıklar, sıcak ekmekler, yeşillikler.

Masanın üzerinde tek bir cm2 yer kalmayacak şekilde gelen tabaklar.

Ve güler yüzlü, samimi, doğal, ekmek’ den daha sıcak çalışan insanlar.

İçimiz ısınıyor.

Ardı ardına sorular soruyorum “Bu ne, içinde ne var, acı mı? “

Sevgili Sibel benim bu görmemiş çocuk halime yalnızca gülüyor.

Dışarıda yağan yağmuru ve havanın soğuğu çay içimi sıcak sohbetlerle kayboluyor.

 

Toplantı saati yaklaşıyor ama konuşulacak o kadar çok şey kalıyor ki.

Hesabı istiyoruz. Bizimle ilgilenen sevgili Erol “abla benden olsun” diyor.

Yüreğime dokunuyor.

Büyük şehirlerde alışık olmadığımız bir misafirperverlik, samimiyet, ağırlama dürtüsü.

“Hoş geldin, başım gözüm üstüne” tavrının söze dökülmüş hali…

Ağlasam ayıp olur mu acep ?

Bir sonraki sefere diyor ve yüreğimizin bir parçasını orada bırakıp yola koyuluyoruz.

 

Toplantı salonumuza vardığımızda yağmurdan hafif ıslanmış haldeyiz.

Kapıda iki tane mücevher karşılıyor bizi.

Nagehan ve Suzan.

Doğu’ nun incisi, altını adını siz koyun.

Evlerine gelen misafirmişiz gibi, doğduğumuzdan beri birlikteymişiz gibi bir sıcaklık ve tanışıklıkla karşılıyorlar bizi.

Sarıp sarmalıyorlar.

Diyarbakır Sur belediyesi başkan yardımcısı Zelal Hanım…

En genç politikacı.

Çalışkan, üretken, insancıl, samimi.

Tanışmak için el uzatmaya gerek yok, sarılmak ve dokunmak yeter.

 

Toplantı salonumuz tamamen dolu.

Teknik ekip hazırlanmış, her kadın bize bakıp gülümsüyor.

Ve biz yıllardır bu kadınlarla berabermişcesine selamlıyoruz her birini.

Kadınların her biri umut dolu.

Projenin adı da bu zaten “Bin Hayal, bir umut”

Ve biz bu projenin içinde yer almaktan onur duyuyoruz.

 

Sevgili Doktorumuz Prof. Dr. Bülent TIRAŞ kapıdan gülümseyerek bize doğru geliyor.

Artık hazırız.

Başlayabiliriz.

Zelal Hanım toplantımızın açılış konuşmasını yapıyor.

Proje hakkında bilgi veriyor.

Biz derneğimizi anlatıyoruz.

Kadın olmayı, kendine inanmayı, umutları, hayalleri paylaşıyoruz.

Her çocuğun “Tanrı’nın bizden umudunu kesmediğinin göstergesi” olduğunu.

İnanırsak, birbirimize güç verirsek, başaramayacağımız hiç bir şey’ in olmayacağını anlatıyoruz.

Griptim ben ya. Ne oldu? diye kendime sorarken buluyorum.

Yok geçti galiba.

İnsan sıcaklığı değil midir; hastalıkları, davranışları, yargıları kıran, yok eden.

 

Konuşmasını yapmak için Prof. Dr. Bülent TIRAŞ kürsüye davet ediyorum.

Prof. Dr. Bülent TIRAŞ kendine özgü anlatımı ve insanları güldürürken düşündüren karikatürlerle desteklediği sunumunu yapıyor. Salon dikkatle izliyor ve insanların kafasındaki umutsuzluğun yavaş yavaş kalktığını hissedebiliyoruz.

Soru ve cevaplara geçmeden önce Sur Belediyesi başkan vekili Kemal bey ve meclis üyesi Azize hanım sevgili Sibel’e ve Prof. Dr. Bülent TIRAŞ’ a plaket verdiler. Bizde kendilerine çok teşekkür ederek, hem belediye Başkanlığına, hem de sevgili Zelal Hanıma plaketini verdik.

Nagehan ve Suzan’ a da yaptıkları çalışmalar ve verdikleri emek için teşekkür plaketi hazırlanmıştı. Onları vermek de benle Sibel’e nasip oldu.

Gerçekten fazlasıyla hak etmişlerdi.

 

Soru ve cevap kısmı inanılmaz yoğun geçti.

Zamanımız dar ama uçağı kaçırsak bile, salondaki hangi kadının kapısını çalsak bizi misafir edeceklerine emindik.

Ne muhteşem bir duygudur.

Yabancısı olduğunuz bir şehir de, size yüreklerini açan insanlarla beraber olmak.

Açacakları evlerinde önünüze konacak bir çorbanın sıcaklığını, serecekleri yataktaki huzuru duymak.

Samimiyet bu işte.

Yargılamadan, soru sormadan sizi bağırlarına bastıklarını hissetmek.

 

Toplantımızı bitiriyor ve sevgili Zelal Hanımın rehberliğinde kısa da olsa Diyarbakır sokaklarına giriyoruz.

Gittiğimiz mağazadaki ürünler, yiyecekler kadınların üretimi.

Belediye’nin açtığı merkezlerde kadınlar ürünleri üretiyor, sonra da satış merkezlerine gönderiyor.

Sokağın havasını içimize çekiyoruz.

Ve Sibel ile “bu şehir bir güne, an’ a sığdırılamaz” kararını veriyoruz.

 

Havaalanında sevgili Zelal Hanımı Zelal olarak kucaklıyoruz.

Ne kadar teşekkür etsek azdır.

Hem bizim için, hem de umut dolu kadınlar için yaptıklarına.

Bin hayal’i bir umut’a döndürmek, ve onu ayakta tutmak.

Gerçekleşmesine olanak sağlamak.

Ve bunu kadınlar için yapabilmek.

 

Doğu’nun gizemli masalları hep aynı temenni ile biter ya.

“Gökten 3 elma düşmüş” diye…

Oysa bizim masalımız hiç bitmeyecek.

Daha da büyüyecek.

Nesilden nesile anlatılacak.

 

Bin hayalinizin, bir umut’a, o umudun da gerçek olup kucağınıza düşmesi dileklerimizle…

 

 

Sevgiler

Mukadder Adil

 

Tüp bebek tedavileriniz için  Prof.Dr.Bülent Tıraş  Doktor Formunu doldurunuz

 

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ